Yaz geldiği için çadır kurma hayali uzun bir zamandır gündemimde vardı. Doğa ile içiçe olmak, sabah denizin sesi ile kalkmak, sadece rüzgarın çam ağaçları üzerindeki sesini duymak enfes olabilir düşüncesi ile bu yola koyulduk. Hatta önce Ölüdeniz Kelebekler Vadisi ile başlamalıyız diye düşündüm çünkü yukarıdaki yaşanabilecek olayları orada da yaşayabiliriz. Üstelik Yamaç Paraşütlerini izlemek ve belki onlara katılmak güzel olabilirdi. Oraya kadar gitmişken ayrıca Help Lounge Bar' da deniz mahsülleri pizzası da yemiş olurduk. Sadece bunun için bile gidilir Ölüdeniz' e. Neyse olayı duygusala bağlamayalım tamam tamam ağlamıyorum gözüme pizza kokusu kaçtı.

         Radikal bir karar ile arkadaşımızın tavsiyesine uyarak Milas sınırındaki Aydın Didim Akbük Haydar koyuna gitmeye karar verdik. Yola çıkış saatimiz de geç olunca gecenin karanlığında yola koyulduk. Akbüke varışımız yaklaşık bir buçuk saati buldu. Akbükte bir arkadaşımızda kahve içip dinlenmeli miyiz. Elbette Evet. Yaşasın kahve içmek. Yaklaşık yarım saatin ardından yola devam etmeye karar verdik ama yolda ve gideceğimiz yerde bol miktarda domuzun olması, olum biz nereye gidiyoruz diye kendimize sordurmadan edemedi. Çünkü akbük içerisinden bile yol kenarında domuzları görmeye başladık. Aslında Milli Parkta' da çok fazlasıyla var ama yöresel davranışlar çadırlara yöneltir mi? Bilemedim. Tabi pilavdan dönenin kaşığı kırılsın dedik. Öyle ya da böyle varmaya niyetliyken dönmeyelim madem ve gece karanlığında deniz kenarındaki yoldan ilerledik. Sakin bir yol, arada bu dar yoldan araçlar geliyor ama denizi göremeden ilerlemeye devam ettik. Abi gram ışık olmaz mı ya ama yok. Velhasıl bir ayrıma geldik. Dağ yoluna veriyor. Ama bu yol başlangıcından belli Toyota Hilux tarzı araçlar için. E bizde de Honda Civic var. Şehirde bile altı düşük kalıyor. Ama dedik ya pilavdan dönenin falan girdik o yola. Üç km hızla gidiyoruz. lakin bu yolun en düzgün kısmıymış.

         Az sonra sadece traktörlerin gitmesi gerektiği yola geldik ve tek araçlık bir yol var. Karşıdan araç gelse s.çtık. O saatte orada aracın ne işi var diye düşünüyoruz aslında olmasına da sevineceğiz bir taraftan 🙂 Yol gittikçe daha kötü oluyor, taşın sağından geçip çalılara sıfır geçiyoruz bir yerde slalom yapıyoruz, bir yerde taşın üstünden zıplıyoruz ama o gırç sesi geliyor da hafiften. Neden mi altı sürttü aracın çünkü :s Bi ara vaz mı geçsek bu araç buralardan geçmez dedim çünkü kocaman bir taş geldi önümüze bu arada google haritalar da 100 m falan gösteriyor aslında geldik ama giremiyoruz. Hedefe bu kadar yaklaşmışken hala çalılık ve ağaçlıktan başka birşeyin olmadığı yerde yavaş yavaş ilerlemeye devam ediyoruz.

Birden birkaç araba farkettik sanırım deniz de biraz parlıyordu. Arabayı bir ağaç altına park edip orada farkettiğimiz birkaç kişinin yanına uğrayıp çadır ile ilgili nerelerin uygun olacağını soracaktık ki, zaten çadır kurduklarını farkettim. 7-8 kişilik bir ekip ellerinde içecekler ve sohbet gırla devam ediyordu zaten. Sohbetiniz bol olsun diyip girdim lafa. Durul abi (ilk tanıştığımız babacan abimiz) bize çok büyük olmayan plajın sağını solunu tanıttı. Plajın ilk kısmını geçerken o bize sahili anlatıyordu, baktık elektronik sigara içiyor bizim arkadaş o konudan girdi biz dönüşte abi kesin izmirde şuradan al diye dönüyorduk. Yine yanında tanıştığımıza memnun olduğum Burak kardeşim ile kısa sohbet etme fırsatımız oldu ve 2 gece 2 günlük çadır kampımızda ara ara sohbet etme ve GoPro çekimi yapma fırsatı bulduk. Adam gezgin. Almış transporter vw T4 ü geziyor TR' yi. Neyse çadırımızı kurup bir an önce dinlenmek en büyük hayalimdi ki denizin gece gece güzelliğini görünce termostaki kahveyi yanında sigara ile keyfini çıkara çıkara içtim. Bu yorgunluğun üzerine yapılacak en iyi şey buydu.

      Obamızı kurduğumuzda çektiğimiz video Çekerken çok eğlendik.

Aslında bir yerden sonra vazgeçmek istediğimiz yer sabah kalkınca iyi ki kalmışız dediğimiz yer oldu. Maldivlerin turkuaz suyundan hiç bir farkı yok, beyazımsı kumu da dahil. İnanılmaz bir renk ve koyda da olunca dalgasız çarşaf gibi görünüyor. Tek eksik denizdeki yer yer süngerimsi kısımlardan kıyıya akan kirlilik. Tabi ki doğal bi sirkülasyon bu deniz canlıları için yaşam olanı olan bu çöpe benzeyen maddeler yüzme keyfini bozabilir ama yer yer ve az olduğu için hiçbir sıkıntı çekmedim. Bunu anlatma gayem nasıl bir yere gideceğinizi bilmeniz içindir. Bazıları bunu sevmeyebilir ve bu yazıyı tesadüfen okuduğunda belki de yardımcı olabilirim. Lakin şu da var ki, iki günlük zaman zarfında iş ve hayatın yoğunluğunda beynin sürekli düşündüğü zamanlardaki yorgunluğu, orada doğa ile başbaşa kalınca attım. Hiçbir şey düşünmeye gerek yok ve de düşünmedim. Denizde ağ ile balık yakalayabilirsiniz, zıpkın ile yakalayabilirsiniz hatta hemen yanımızdaki Ahmet abi yakalayınca Buraklara ve bize ikram etti.

Çadır kamplarının en güzel yanı da hiçbir şekilde yanyana gelemeyeceğiniz insanlar ile burada sohbet edebilme imkanı bulabilmenizdir. Ahmet abi baba gibi sürekli bişişler getiriyor. Bi önceki gece Antrikot bile vermiş çocuklara 🙂 oww shit kaçtı. Bizim ilk günkü gidişimiz biraz zorluydu. Bir de üstüne oradaki restoran kapanmış, biz de bunu bilmeden gittiğimiz için sadece püskevit ve su ile karnımızı doyurduk sanırsın sörvayvır. Akşama akbük merkezden birşeyler tedarik edip o zorlu yoldan tekrar geri dönünce ertesi gün yemek ve deniz daha keyifli oluyor haliyle. İlk gecenin sabahına çadıra güneş vurunca haliyle kalktık. Mutlaka ki gölge bir yere kurmalıydık ama gece gelince neresi nasıl göremedik. Hazır kalkmışken GoPro yu alıp denize koyulduk. Sabah o kadar duru bir deniz var ki gerçekten maldivler gibi. Yoksa biz maldivlere mi gittik. Neyse dalış, su altı fotoları, videoları, şnorkel, palet ve maske ile hem iyice yüzdük hem de sualtı dünyasını keşfedebildik. Didimi bilen bilir, suyu çok sığdır. Burası da başta böyle. Beş dakika gidip 30 cm olunca biraz sinir ediyor ama ilerisi gayet derin. Balık sürüleri yanınızdan geçiyor eğer sadece palet ile sessizce yüzüyorsanız. Benim kollarımın yanından kafamın üstünden küçük küçük balıklar yavaş yavaş yüzüyordu. Daha büyük balıklar bir kol mesafesinde sizinle yüzüyor. Bu manzarayı koya gelen tur tekneleri bozana kadar görürsünüz. Onlar gelince biraz deniz bozuluyor. Hatta bir tanesi bir geldi aman tanrım o nasıl bir giriş aşağıdaki şarkıyla giriş yaptı, ama eğlendik yalan yok.


        Suyunuzu denizde soğutmak paha biçilemez. Ama şunu belirtmeliyim ki sahili pisleten yine bizleriz. İçki içen, yiyecek bişiler tüketen, su içen çoğu çöpünü buraya atmış. Halbuki çöp icat edileli 500 yıl oldu. Aldık elimize bi torba dönüşte görebildiğimizi aldık, çöpe attık. En akıllıca temizlik, kirletmemek. Tek ricam çöplerinizi getirdiğiniz poşet ile toplayıp çöpe atmanız. Aslında bu daha kolay diğeri daha zor. Velhasıl akşam yüzüp gelince de en iyisi akşam sefasını orada sahilde güneşin batışıyle sürmek. Orada tanıştığımız Graffiti sanatçısı Burak, kardeşi Şamil ve benim gibi pilot olmak isteyen Murat ile kahve suyunu koyup içmek, keyifliydi. Burak Tuborg' ları devirirken bize eşlik etmese de muhabbeti ile katılması yeter dimi.

       O gece fazla dayanamadan erkenden yattık. 7 kişilik çadırda 3 kişi rahat oluyor ama sabaha karşı soğuk mu. Bir hayli soğuk. Bir pike yaz günü iş görür. Gece 22.00' dan sonra da sabaha karşı da soğuk olur. Tavsiyem yanınıza alın bişiler. Hatta;

       * Tüp alanlar etrafına rüzgar kesici bişiler oluşturun, kare ya da dikdörtgen şeklide rüzgar kesen bir mukavva ya da benzeri eşya işinize yarayabilir.

     * Çadırın altına yumuşak sünger ya da met kullanın ilk gittiğimde sert zeminde yatınca anlamıştım. Bu ikisi elzem olanlar kanımca.

        Sona gelicek olursakta; Didim Akbük Haydar Koyu sessiz sakin, denizi güzel ve tam kendinizle başbaşa kalabileceğiniz bir yer. Haftasonu halk plajına dönebiliyor. Gidebiliyorsanız hafta içi gidin ya da cumartesi' ye kadar gidin. Pazar kalabalığı sıkabilir. Yine de değer mi. Kesinlikle.

       Şimdilik Hoşçakalın.