
Bir şehri sadece lezzetleri ve tarihi yapısı için inceleme fikrini uzun zamandır hayata geçirmek istiyordum. Şehrin hiç bilmediğin bir sokağında hiç bilmediğin bir mekanında oturup yemek yemek, bir yerden bir yere giderken hiç görmediğin sokaklara tanık olmak ve aşağıdaki tatları deneyimlemek çok güzelmiş bunu yazın bir kenara.
- Adana Kebap
- Muzlu Süt
- Ocakbaşında Ciğer
- Tantuni
- Kerebiç
- Cezerye
Cuma akşamı İzmir Adnan Menders Havalimanından uçağa binip bir buçuk saatlik yolculuğun ardından Adana’ Adana Şakirpaşa Havaalanı’na vardım. Biraz geç bir saatte varınca tabi karnım acıktı. Taksi ile havalimanından Toros Caddesi denen yere geçip kalacağım yere vardım. Karnım acıkınca geçtim bir ocakbaşına oturdum. Ocakbaşı gayet güzel bir mekan. İçeride eskilerden kalma fotoğraflar var hafif nostaljik bir yer ve en güzeli ailece oturabileceğiniz bir mekan. İçeriye biraz göz gezdirdim. 70-80 yaşlarında insanların takım elbise ve kravat ile çok şık giyinerek içtiğini gördüğümde çok keyif aldım. Kalkarken gittim yanlarına. “Merhaba, şehrinizi gezmek için Ege’ den geldim ve sizleri bu kadar şık görünce selam vermek istedim” diye söyleyince masalarına davet ettiler ama kalacağım yere gitmek zorunda olduğum için oturamadım. Yağmurda olunca beklemek istemedim ve kalacağım yere doğru koyuldum.
“Hiçbir şey zekayı seyahat etmek kadar geliştirmez.” – Emile Zola
Adana’ da sabah kalkınca yakındaki tren istasyonundan Mersin’ e doğru koyuldum. Havalimanı Adana’ da olduğundan son gün Adana’ da olmak daha mantıklı geldi. Tren her yarım saatte bir kalkıyor. Yani amacınız Mersin’ e gitmekse sürekli gelen bir tren var ve gece 23.00′ e kadar da seferler devam ediyor. Ücretler 10.00 TL civarında. Öğretmenlerin biraz daha ucuz tabi. Tren sürekli geldiği için çok kalabalık değildi ve oturacak yer bulabildim. Aslında direk Mersin’ e geçmeye niyetliydim fakat yol üzerinde Tarsus lezzetlerini de denemek istediğim için ani bir kararla Tarsus’ ta inerek 20 dakikalık yürüyüş ile ilçe merkezine doğru koyuldum.
Çok küçük bir ilçe. Ama tarih kokan caddelerinde yürümek ve lezzetlerini denemek çok keyif vericiydi. Bir kaç fotoğrafı yukarıdaki slayta ekledim. Slayt halinde geçen fotoğraflarda Tarsus’ un eski kıyafetlerinden demir işçiliğine, Hz. Danyal Camisinden tarım aletlerine, Kiliseden bozma camiye kadar tüm tarihini görebilirsiniz. Çok acıkınca önce birşeyler yiyerek esnafla sohbet etmek istedim. Oradaki uzun süredir yaşayan halkın içinde bir zamanlar Güney Doğu Anadolu’ dan yerleşen insanlar olduğunu da öğreniyorsunuz ve bazen zor bazen eğlenceli hayat hikayelerini dinliyorsunuz. Ayrıca çok çok çok eskiden beri orada kalan insanları da tanıyorsunuz ve sizinle hoş sohbet anlatıyorlar bişeyleri.
Peki ne yemeliyiz? Instagram hesabımdaki hikayeyi Öne Çıkar‘ a ekledim. Hepsine bakabilirsiniz.
https://www.instagram.com/stories/highlights/18049908568307809/
İnstagram hikayelerimde bütün yediklerimi detaylıca gösterdim. Yukarıdaki linkten fotoğraflarını da görebilirsiniz. Yeni Ada Kebap Salonunda Humus yiyin derim. Ayrıca Künefeci Sadık’ ta (ki hemen karşısında yer alıyor) künefe yemeden geçmeyin. Bir künefe düşünün ortası tamamen akışkan peynir. Tadı da inanılmaz. Künefe seven herkesin seveceği cinsten. Ayrıca birbirine çok yakın yerlerde zaman da kaybetmiyorsunuz.
Sonrasında merkezde tüm gezmeleri bitirip Tren garından Mersin yolunu tuttuk. Mersin İzmir’ e benziyor. Özellikle de liman tarafındaki sahili. Uzunca bir sahilde huzurlu ve keyifli zaman geçirebiliyorsunuz. Burada bir kafede bir kahve molası vermeden geçmek istemedim.
Mersin denince akla hemen Tantuni geliyor yaa bahsedilen 2 ya da 3 yerden herhangi birinde Memoş çok iyiydi. Yine de aynı Tantuniyi ben İzmir’ de de yemiştim. Çok farklı bir tat gelmedi açıkçası. Hatta o kadar para bayılmaya da gerek yok. Memoş biraz daha pahalı ama lezzeti daha iyi. Sonra dedim ki buraya kadar geldik Cezerye ve Kerebiç yemeden gidilir mi. Aslaaaa. Açıkçası sizler adına denemekten mutluyum çünkü güzel değil 🙂 Ben bir daha yemem. Kerebiç belki sıcak sıcak çıkarsa yendiğinde güzel olabilir de soğuk halinin hiçbir çekiciliği yok.
Bir de eğlence seviyorsanız güzel müziklerin çalındığı Mersin’ de barların bulunduğu caddeye gidin derim. Sahilde yol üstünde sıralı bir şekilde. Ben orada tanıştığım bir grup ile bara girdim sağolsunlar damsız alınmıyorken sohbet edince içeriye girmeme vesile oldular. Bu arada barda çalınan şarkılar baya iyiydi. İçmeden de kafanızı iyi oluyor dinlerken. Uzun süreli kalsam her gün bir yerde eğlenmek güzel olabilirdi. Tabi ki rakı severleri unutmadım onlar için de inceleme yaptım. Rakı sevenler için de güzel konsepti bulunan restoranlar ve yarı meyhanevari mekanlar var. Tavsiye ederim.
“Dünyayı dolaşın. Görebileceğiniz bütün rüyaların en muhteşemi!” – Ray Bradbury
Mersin’ de pazar günü kalkıp Atatürk Evi’ ni ve Kiliseyi gezmek için yola koyuldum. Yaklaşık 10 dakika gittikten sonra İnstagram’ da Mersin Öne Çıkan hikayelerimde de belirttiğim gibi yakındaki durakta indikten sonra hemen arkadaki Kiliseyi gezdim. Kilise iki büyük melek olan Cebrail ve Mikail için yapılmış bir kilise. Bu kiliseden başka 8 tane daha varken hiçbiri günümüze kadar korunamamış. Ne yazık ki korunamamış. Hatta başka bir Katedral de varken taşlarını kullanma bahanesiyle yıkıldığını öğrendiğimde sanata olan büyük düşkünlüğümüz gözlerimi yaşarttı. Ağlamıyorum gözüme Kathedral taşı kaçtı. Ama daha da tuhaf birşeyi söyleyim. Atatürk evi Pazar günü kapalıydı. Yani hafta içi ve Cumartesi çalışan biri asla Atatürk evini görmeye gidemez. İzin almadıkça. Bu yüzden ben de gezemedim ve aşırı yağmur yağınca tren istasyonuna gidip Adana’ ya dönüp geziyi tamamlamak istedim.
Neyse kısa bir yolculuktan sonra (Adana Mersin arası yaklaşık 1 saat) Adana’ ya inip hemen muzlu süt içmeye Kazım Büfe’ ye gittim. Bence kışın içilecek bişi değil keza havada yağmur varken Mc Donalds Shake tadında bişi içmek çok keyifli değil ama havalar azıcık ısınınca keyfi güzel çıkar. Bir de porsiyonları 1.5 olarak veriyorlar. Bir büyük bir orta bardakta verip gönderiyorlar nedense. Sordum sır dendi 🙂 Sanki Rusya’ dan alınan S400 lerin satış protokolünü sorduk 🙂 Ama gidin dostlar denenir.

“Gezgin bir yere varmak için değil, keşfetmek için seyahat eder.” – Goethe
Bu kadar yol git, gez, yolculuk yap derken acıktım ve bana en yakın yere Eyvan Kebap’ a gittim. Bakın işte en keyifli yerlerinden biri de burası. Uçağın kalkmasına birkaç saat kala oturdum Adana kebap ve Ciğer yemek için. Yani tek diyeceğim burada yemeden gitmeyin. Bir kere müşteri mantığıyla bakmıyorlar. Ayrıca yiyeceğimiz yedikten sonra çalışanlarla yine sohbet ederken firmanın sahibi Rasim abi ile tanıştırdılar. Kendisi daha önce CNNTürk, NTV ve Show Haber’ de Adana Kebap ile ilgili bilgilerini paylaşmış. Gayet güzel bir sohbeti var aynı zamanda da bu işe aşık ve oldukça mütevazi biri. Bu işe nasıl başladığından tut bu tadı nasıl oluşturduğuna kadar sohbetimizi ikram ettikleri köpüklü kahve eşliğinde içtikten sonra bir de beni Havalimanına kadar bırakması çok güzel ve düşünceli bir davranıştı. Ben kendisine de dediğim gibi Ciğer zaten bu bölgede nerede yersen ye lezzetli ve burada da çok keyifle yedim ama Adana Kebap burada kesinlikle denenmeli. Başka yerlerde yapanlar da var. Bana uzak kaldığı için gidemedim belki bir sonraki gezide giderim. Burası da benim damak tadıma gayet hitap eden bir yer oldu. Sordum paket yapıyor musunuz diye? 24 saate yakın korunacak şekilde yapıyorlar. Gidenler olursa sipariş verin 🙂



Güzel bir geziyi daha geride bıraktım. Bir şehri gezmenin en güzel yanlarından biri Gastronomik lezzetleri biri de tarihi. Denemekten çok keyif alarak bu yazıyı sizlerle paylaşıyorum. Yeni gezilerde görüşmek üzere Hoşçakalın…